Küçük Kurbağa Şarkısı Dinle

Müzik ülkesi 23 Mart 2020 Pazartesi | 22:20

Küçük kurbağa küçük kurbağa kuyruğun nerede şarkısı sizlerle. Küçük kurbağa şarkı sözleri karaoke, gu vak vak vak, ku vak vak vak, kuyruğum yok kuyruğum yok yüzerim derede. Sevimli kardeşler küçük kurbağa şarkısı ve küçük kurbağa arkadaşları. Küçük kurbağa şarkısını bir de bizimle dinleyin...





Bağlama (Saz) Nedir?

Müzik ülkesi 14 Nisan 2019 Pazar | 15:28

Bağlama Nedir? Bağlama ve saz türleri nelerdir? Bu yazımızda bağlama ve bağlama türleri hakkında detaylı bilgileri bulabilirsiniz. Bağlama nasıl akord edilir, cura nasıl akord edilir?

Ülkemizde kullanımı en yaygın olan telli bir Türk Halk Çalgısıdır. Yörelere ve ebatlarına göre bu çalgıya, Bağlama, Divan sazı, Bozuk, Çöğür, Kopuz Irızva, Cura, Tambura vb. adlar verilmektedir. Bağlama ailesinin en küçük ve en ince ses veren çalgısı Curadır. Curadan biraz daha büyük ve curaya göre bir oktav kalından ses veren çalgı ise Tamburadır. Bağlama ailesinin en kalın ses veren çalgısı ise Divan Sazı'dır. Tamburaya göre bir oktav kalından ses verir.

Bağlama Nedir

Bağlama; Tekne, Göğüs ve Sap olmak üzere üç ana kısımdan oluşmakatadır. Tekne kısmı genelde dut ağacından yapılmaktadır. Ancak dut ağacının dışında ardıç, kestane, ceviz, gürgen gibi ağaçlardan da yapılmaktadır.


Göğüs kısmı ladin ağacından, sap kısmı ise gürgen, ak gürgen veya ardıç ağacından yapılmaktadır. Sap kısmının tekneden uzak kısmı üzerinde tellerin bağlandığı Burgu adı verilen parçalar vardır. Bağlamanın akordu bu burgular kullanılarak yapılmaktadır.


Sap kısmı üzerinde misina ile bağlanmış perdeler bulunmaktadır. Bağlama Mızrap veya Tezene adı verilen kiraz ağacı kabuğu veya plastikten yapılan araçla çalındığı gibi bazı yörelerimizde parmakla da çalınmaktadır. Bu çalım tekniğine Şelpe adı verilmektedir. Bağlama üzerinde ikişerli veya üçerli guruplar halinde üç gurup tel bulunmaktadır.


Bu tel gurupları değişik biçimlerde akort edilebilmektedir. Örneğin bağlama düzeni adı verilen akort biçiminde alt gruptaki teller yazılış itibariyle La,orta guruptaki teller Re,üst guruptaki teller ise Mi seslerini vermektedir. Bu akort biçimi dışında Kara Düzen (Bozuk Düzen), Misket Düzeni, Müstezat, Abdal Düzeni, Rast Düzeni vb. akort biçimleri de vardır.



Bağlama Türleri (Bağlamanın Ailesi)


Bağlama ailesi sazlarını büyükten küçüğe aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.


Meydan Sazı


Meydanlarda çalınmasından dolayı Meydan Sazı denilmiştir. 12 teli bulunması nedeniyle bazı yörelerde 12 telli sazda denilmektedir. Meydan sazı bağlama ailesinin en büyük sazıdır. La sesine akort edilir. Form boyu 52,5cm, sap boyu 70cm, tel boyu 112cm, form eni ve derinliği 31,5cm dir. En ince teli 0,35 - 0,40 numaradır. Çoğunlukla kalın bam telleri kullanılır.


Divan Sazı


Meydan sazından biraz daha küçüktür. Dokuz telli yada yedi telli olarak kullanılabilir. Meydan sazından dört ses daha tiz akort edilir. Form boyu 49cm, sap boyu 65cm, tel boyu 104cm, form eni ve derinliği 29,5cm dir.


Çöğür

Divan sazına yakın büyüklükte 9 ile 6 tel takılmakta ve 15 kadar perdesi bulunmaktadır. Akordu alt iki tel(La), orta iki tellerin birisi(La) diğeri ise(Re), üst teller ise(Sol) sesine akort edilir. Çöğür ile; Nefes, Ayin ve Semai gibi havalar çalınır. Bugün daha çok curası kullanılmaktadır. Çöğür Curası, çöğürün bir oktav daha tizi ve küçüğüne denir.


Bağlama


Adını alan ailenin temel sazıdır. 17-24 perdesi vardır. Meydan sazından bir oktav, Divan Sazından ise beş ses daha tizdir. 6-9 tel takılır. Alt telleri(La) sesine akort edilir. Düzen değişikliklerinde orta ve üst tellerin akortları değiştirilir. Form boyu 42cm, sap boyu 55cm, tel boyu 88cm, form eni ve derinliği 25cm dir.


Bozuk


15-18 perdesi vardır. Üçerli gruplar halinde 9 tel takılır. Bağlama ebatlarındadır. Ortaya iki sarı ve bir ince çelik tel, üste ve alta ise birer kalın sarı ve ikişer çelik tel takılır. Sarı teller çelik tellere göre bir oktav daha pest akort edilir.

Genellikle Güney ve Ege yörelerimizde bozuk olarak bilinir ve çalınır. Bozuk düzeni oldukça yaygındır. Akortları ise alt(La), Orta(Re) ve üst (Sol) seslerine düzenlenir.


Aşık Sazı


Aşıkların ( Halk Ozanlarının ) çalmış oldukları bağlamaya aşık sazı denilmekdetir. Normal bağlamaya göre sapı daha kısadır. 13-15 perdesi vardır. Dip perdesi (Re) değil Do`dur. 6-9 telli olarak kullanılır.


Tanbura


Bağlamadan daha küçüktür. Divan sazından bir oktav tizdir ve divan sazının curası olarak bilinir. Bağlamadan da dört ses daha tizdir. Alt(Re) orta(Do) seslerine akort edilir. Form Boyu 38cm, sap boyu 50cm, tel boyu 80cm, form eni ve derinliği 22.8cm dir.


Cura


Bağlama ailesinin en küçük sazıdır. 7-16 perdesi 3-6 teli bulunmaktadır. Genellikle altı tellidir.Üç tek telli veya altta iki, ortada iki, üstte ise tek telli olanlarının yanı sıra iki telli olanlarıda vardır. Bağlama ve Bozuk düzenlerine akort edilir. İki telinin akort düzeni alt tel(La) üst tel(Re) dir.


Bağlama Curası


La sesine akort edilir. Bağlamadan bir oktav tanburadan ise beş ses tizdir. Form boyu 26,5cm, sap boyu 35cm, tel boyu 56cm, form eni ve derinliği 15,5cm dir.


KISA SAP UZUN SAP

Kısa sap bağlama nota yerleri


Uzun sap bağlama düzeni nota yerleri




Anadolu kültürünün en eski ve en sevilen enstrümanı olan bağlamanın temel olarak kısa ve uzun sap olarak iki farklı çeşidi vardır. Kısa sap bağlamanın diğer adı Çöğür ‘dür. Uzun sap bağlamaya ise Bozuk (kara düzen) denilmektedir.

Uzun sap bağlama ile kısa sap bağlama arasındaki farklar şu şekildedir;

  • Uzun sap sağlama kısa sap bağlamaya göre dört perde daha uzundur.
  • Uzun sap bağlamanın teli daha uzun olduğu için sesinin tını daha uzundur.
  • Kısa sap bağlama daha kolaydır.
  • Uzun sap bağlamada ses aralığı ve transpoze imkânı şeklinde deha geniştir.
  • Kısa sap bağlamayı çalmak daha kolaydır.
  • Kısa sap bağlamanın tarihi daha yenidir.
  • Uzun sap bağlamanın tarihi kopuza kadar da dayandığı için binlerce yıllık geçmişi vardır.
  • Kısa sap bağlama aynı oktavı kullanan sanatçılar tarafından daha fazla tercih edilir.
  • İki bağlamanın da kendine has çalış yöntemleri vardır.
  • Çöğür yani kısa sap bağlama ile Semai, Ayin gibi havalar çalınmaktadır.
  • Ayrıca bağlama ile saz arasındaki farklar da merak edilmekte olan diğer bir konudur. Genelde bağlama yerine saz kelimesi de kullanılır. Hatta siz de “uzun sap saz ile kısa sap saz arasındaki fark” biçiminde aratmış olabilirsiniz ama bağlama enstrümanın ismiyken saz, Türk halk müziğinde çalgıların genel adına verilen bir kelimedir.

Bağlamanın atası Türk kültüründe sıkça ismi geçen kopuz adlı müzik aletidir. Şeklen hala su kabağına benzeyen bağlama, ilk olarak su kabağına deri gerdirip tel geçirerek mızrap tarzı bir aletle çalınmaya başlanmıştır. Kopuz hala Orta Asya’da ve Türki Cumhuriyetlerde kullanılır. Uzun sap bağlamanın gelişimi 3000 yılı öncesine dayanırken kısa sapın tarihi çok da eski değildir.

Bağlama Öğrenmeye Hangisi İle Başlanmalıdır?
Bağlamaya yeni başlayanlara tavsiyeler vermek istiyoruz. Eğer bağlama kursu almak istiyorsanız size uzun sap bağlama ile öğrenmeye başlamanızı öneririz. Uzun sap bağlama; geniş ses aralığı ve düzen çeşitlerinin bolluğu ile tercih edilebilir. Bağlama ustalarının birçoğu da uzun sap bağlama kullanmaktadır.

Hem birbirinden hoş türkülerimizi söyleyip hem de bağlama çalmak istiyorsanız şayet; uzun sap bağlama ile türkülerin yazıldığı tondan diğer bir tona taşınması konusu ile ilgiliki rahatlık da yine uzun bağlamayı seçmeniz için bir neden. Böylece söyleyeceğiniz her türküyü sesinizin tonuna göre transpoze ederek söyleyiş basitlığı sağlayabilirsiniz. Uzun sap bağlama öğrenme, kısa sapa göre biraz daha zor olsa da başlangıç olarak biraz gayretle çok daha çok verim elde edeceksiniz.

Smooth Jazz Müziği

Müzik ülkesi 15 Şubat 2019 Cuma | 23:34

Klasik jazzdan farklı olarak temiz bir ses, daha melodik ve ritmik dogaçlamalarla geniş kitlelere ulaşmış jazzda pop akımının alt türlerinden birisi. pop olmasına rağmen kabul görmüş bir akımdır, zaten bunun popundan ne olacak, pop deyince benim aklıma mustafa sandal geliyor. herbie hancock, miles davis gibi ustalar da kimi zaman geçimlerini sağlamak için smooth jazz alanında eserler vermişlerdir,








Latin Müziği

Bazen sadece Latin müzik olarak da adlandırılan Latin Amerikan müziği, kuzey Meksika'nın sade müziğinden Küba'nın karmaşık ezgilerine, Heitor Villa-obos senfonilerinden Andean flüt melodilerine kadar birçok ülkenin birçok çeşit müziğini kapsar. Müzik Latin Amerika'nın tarihinde nueva cancion hareketinde olduğu gibi önemli rol oynamıştır. Latin müzik çok çeşitlidir ve bu çeşitlerin ortak tek yanı Brezilya'da İspanyolca veya Portekizce kullanılmasıdır.

Latin Amerika birçok müzik bölgesine bölünebilir. Örneğin Andean müzik Peru, Bolivya, Ekvator, Şili ve Venezüella gibi güneybatı Amerika'yı içine alır; Central Amerikan müziği ise El Salvador, Belize, Nikaragua, Panama, Guatemala, Honduras ve Kosta Rika'yı. Karayip müziği Haiti dahil Karayip Denizi'ndeki İspanyolca ve Fransızca konuşulan birçok adada, Dominik Cumhuriyeti, Küba, Porto Riko, Martinique ve Guadeloupe'da yaygındır ve Francophone adaları genelde Latin olarak kabul edilmese de kökleri İspanyollara ve Portekizlilere dayanır. Brezilya geniş yüzölçümü ve bir Portekiz kolonisi olarak çok çeşitli toplum olmasından dolayı kendi müzik alanını oluşturur. İspanya Latin Amerika'nın bir parçası olmadığı İspanyol müziği (ve Portekiz müziği) ve Latin Amerika müziği birbirinden beslenmiştir ancak Latin müzik aynı zamanda İngiliz, Amerikan ve özellikle Afrika müziğinden etkilenmiştir.



Türk Halk Müziği Tarihçesi

Türk halk müziğimizin kısa tarihçesi hakkında çeşitli bilgileri bu yazıza bulabilirsiniz.

Halk müziği, dünyanın her tarafında o ülkenin aydınları tarafından yaratılan müzik türlerinden farklı olmuştur. Halk müziği ile, aydınlar tarafından yaratılan müzik türleri arasında en önemli fark, halk müziğinin anonim olmasıdır. Halk müziği ülkenin bir ürünüdür. Milletlerin öz varlığının yüzyıllar boyunca dile gelmesinden doğmuştur.



         Günlük hayatı yansıtan ezgi, ritm ve tonalite bakımından değişik bölgelerde farklılıklar gösteren bu müzik kolu, doğal ve sosyal konuları dile getirir. Bu müzik türü ritm, ezgi ve tonalite bakımından renkli ve zengindir[4].



         Alman müzikoloğu Hugo RİEMANN’a göre halk müziği ”ezgi ve sözleri kimin tarafından yapıldığı belli olmayan, bir çok sebeple halk tarafından kabul edilmiş ve halk ezgisi ifadesine bürünmüş, melodik ve armonik bünyesi kolayca anlaşılan ve popüler bir eda taşıyan müzik türü”dür[5].


         Türk Halk Müziği ise “Türk milletinin esasını oluşturan büyük halk kitlesinin, tarih boyunca ve her medeniyet dairesinde kendi kendine yarattığı, içinde eski müzik geleneklerini devam ettirdiği, anonim bir karakter taşıyan halk sanat türü”dür. Halil Beddi YÖNETKEN’e göre “folklorik, anonim bir değer taşıyan, vücuda getiricisi belli olmayan, Türk köylüsünün, Türk aşiretinin, Türk aşıklarının müziği”dir[6].



         Bu sanat; köy, küçük kasaba halkının öz müzik kültürünü teşkil eder. Türk Halk Müziği kendi özel metrik ve model bünyesi içinde, kendine has müzik aletleri, vokal ve enstrümantal müzik türleri ile, orijinal bir içerik taşır[7].

         Dönemleri 3’e ayrılır.

         1- İlk Dönem. (İslamiyet’ten Önceki Dönem)

         2- İslamiyet Etkisi Altındaki Dönem.

         3- Bugünkü Dönem.



1- İlk Dönem (İslamiyet’ten Önceki Dönem)

         Türk boylarının tarih sahnesinde göründüğü Orta Asya’da ilk medeniyet izleri arasında, kopuz ve onun kullanılması ile, halkın yaşayışının ifade edildiği ezgilerin varlığı bilinmektedir.



Türkler İslamiyet’i kabul etmeden önce Şamanizm’in etkisinde kalarak (bazı Türk boylarında, Gök Tanrı inancı, Maniheizm ve Budizm inancıda vardır.) dini görüşlerini yönlendirmişler, dini ayinlerinde müziği kullanmışlardır. Yuğ törenlerinde (yas günleri, ölülerinin arkasından yaptıkları törenler), toy ve şölenlerinde[8] (yılın belli dönemlerinde hayvanları yedikleri törenler), müziği bir etkileme gücü, ruhsal boşalımın bir aracı, eğlencelerinin bir parçası olarak kabul etmişlerdir. Ayrıca, devlet, millet birliğini oluşturan; savaşta orduya duygu veren, yürüyüş ve hareketini düzenleyen de ses ve ritm dir.



         Elimizde pek fazla kaynak bulunmamasına rağmen Dede Korkut hikayelerinden, Orhun Anıtlarından Türklerin halk müziğinin günlük yaşamın içersine girdiğini bilmekteyiz. Özellikle Dede Korkut’un günümüze kadar ulaşan hikayeleri bu konudaki en değerli hazine gibidir. Dede Korkut’un kitabında tasavvuf ve mistiklik aramak, hem güç ve hem de doğru değildir. Bununla beraber, İslamiyet’ten ve her türlü yabancı dinden arınmış, en eski Türk mitolojisinin bir çok mith ve mythos’larını görmek ve duymak da mümkündür. Dede Korkut’a Türkmenler ve Orta Asya Türk’leri tarafından Korkut- Ata denmektedir. Kazakların kopuz ve tanbure, dombra gibi sazlarını bulan da Korkut Ata’dır[9].



         Türk’lerin karşılıklı konuşmalarını bile kopuz yardımıyla yaptıklarına en güzel örnek, Dede Korkut’un “Salur Kazan’ı oğlu Uruz’un tutsaklıktan çıkardığı destan[10].” da geçen şu şoylama olacaktır.

Ökçesin ökçesine kakdı.

Kaburgasın karnına kavşurdı.

Uyanın çekdi, ağzın ayırdı.

Kafiri öldürdi, çökdi üzerine oturdı.

Aydur: Mere kafirler kopuzum getürün, sizi ögeyin didi.

Vardılar, kopuzı getürdiler.

Eline alup burada soylamış görelüm hanum ne şoylamış;

Aydur: Bin bin erdenerden yağı gördüm-ise öyünüm didüm

Yigirmi bin er yağı gördüm-ise yıylamadum

(Diye bu şoylama devam ediyor.)



         Bu döneme ait en eski Türk karekteri taşıyan eser, Ural dağlarının doğusunda aranmış ve Çingiz Han’ın oğlu Cöçi’nin ölümüne neden olan “aksak kulan” veya “aksak yaban eşeği” adlı eser, en eski kög (yırlamak, Brockelmann’a göre melodi. “er kögledi”: adam kendi kendine yırladı[11].) kabul edilmiştir. Kazak Türk’lerinin ağıtlarından “kör kızın şarkısı” yani “sokır kız eni” adlı bir yarı ağıt da çok eski karakterde bulunmuştur. Bu ağıtlar, her yeni ölen kişi için, sözleri biraz değiştirilerek söylenirse de, müzik sistemi ve melodileri çok eskilere dayanmaktadır[12]. Eski Türk hakanlarının otağlarında ve ordugahlarında “9 kök” denilen bir müziğin, müzik takımlarınca her gün çalındığı ortaya çıkartılmıştır[13].



         Halk müziğimizin yapıtlarından olan destan müziği ve destan müziğinin en önemli eseri Manas destanıdır. Manasçı denilen halk sanatçılarınca ve kerem ile okunan destan, halk müziğini bozulmadan koruyan, özü ve sözü ile zamanımıza getiren bir direktir. Köklerini ve konularını, tarihin derinliklerinden alan tarihi epik (historical epic) tipinde bir destandır. Destanın eski karakterlerini yaşatan söyleyişler, özellikle Kuzey-batı Asya’da yaygın görülür. Müzikal-şiir (musical-poetic art) sanatının en eski örnekleri ise Kırgız-Türk kültür çevresinde bulunmaktadır[14].



                Kısıtlı sayıdaki kaynaklardan elde edilen bilgiler ışığında, müziğin günlük yaşantının vazgeçilmez unsuru olduğu ortaya çıkmaktadır. Ancak, bu dönemdeki müziğin yazıya dökülmemiş olması, hem nota ve hem de sözlerin günümüze kadar ulaşamamasına neden olmuştur.



Türk’ler kavimler göçüyle, gittikleri yerlere bu müziği taşımışlardır. Gök tanrıya yakarış, kahramanlık, savaş ve döğüşme, doğa bu dönemde işlenen en belirgin konulardır. Üzülerek belirtmem gerekir ki, öz kültürümüz olan halk müziği, SSCB dönemindeki asimile etme çabaları sonucunda, biraz da olsa zarar görmüş, yapay politik sınırlarla, Türk’lerin ilk zamanlarından beri oluşan kültürümüz ve bu kültürün oluştuğu çevre bölünmeye çalışılmıştır.


         2.İslamiyet Etkisi Altındaki Dönem

         M.S.925’lerde batıya yönelen Türk boyları, Karahanlılar’dan başlayarak İslamiyet’i kabul etmeleri ile yaşama şekillerinde ve kültür yapılarında değişimler göstermeye başlamışlardır. Toplum yaşamındaki bu değişikliğin müziğe yansıması da kaçınılmaz olmuştur. Müzik yapılarında bir değişim olmamasına karşın, sözlerde dinin etkisini görmek olağandır. Ancak sözlerde, sert ve katı dindarlığın karşısında hoşgörülüğü, Tanrı sevgisini görmek mümkündür



Halk müziğinin başlıca türlerinden sayılan Kitap Ölöngü (kitap şarkıları)de, daha çok ilahiler ve Kur’an okumaları ile ilgili müzik ve dizi şekilleridir[15].



Ozanlar bu dönemde de eski sadeliklerini ve üsluplarını sürdürmüşlerdir. Ortaçağ Avrupa’sında şiir ve müziğin gezgini olan trouver ve troubaduor geleneğine karşıt biçimde soyluları ve zenginleri bu işe sokmamışlar, ancak halktan büyük saygı görmüşlerdir. Soyluluk ve zenginlik, şiirde müzikte kalmıştır. Sazlarını ustalıkla çalmaları yanında Türkçeyi iyi kullanmaları, halk müziğine unutulmaz eserler kazandırdığı gibi, halk edebiyatına da sayısız eser katmalarını sağlamıştır. Yüzyıllarca usanmadan gezip dolaşan halk ozanlarımız, hem bu müziği yaygınlaştırmışlar, hem de unutulmamalarını sağlamışlardır. Bu yolculukları sırasında gezginin bir tek yoldaşı vardır. Saz.



         Her ne kadar ozanların şiirleri elimize ulaşmış ise de, ezgiler yakıldıkları dönemde notaya alınmadığından, unutulan ezgilerin, elimizdekilerden çok olma olasılığı bir hayli yüksektir. Ezgilerin anonim özellik taşıması, halk içinden gelen yaratıcılığın, kuşaktan kuşağa aktarılması, geleneğin güçlendirilmesi anlamını da taşımaktadır.

Bu çağdaki aşıklar halk müziği geleneklerini devam ettirmişlerdir. En önemli aşıklar; Aşık Paşa (1272-1332), hem hece, hem aruz ölçülerini kullanarak divan ve halk şiirinin başlangıçtaki örneklerini yaratmıştır. Divan şiirinde Mevlana’nın, halk şiirinde ise Yunus Emre’nin etkisinde kalmıştır. Türkçe’ye gönülden bağlıdır ve halk dilini savunmuştur.


         Doğum Tarihi bilinmeyen, ancak 1404 yılında Halep’te öldürülen Nesimi, ezgilerinde kendine özgü mistik duyuşu, çoşkulu bir şiirsellikle işlemiştir.Bazı şiirlerinden 1398’de doğduğu, Edirne ve Filibe gibi Balkan diyarlarında gezdiği anlaşılan 15.yy. ozanı Kaygusuz Abdal, gerçek üstü zıtlıklarla, hiciv öğelerine yönelmiştir. Ona göre, “Kelebek buğday ekmiş”, “Sivrisinek buğday biçmeye başlamış”, “Ergene’nin köprüsü susuzluktan bunalmış”tır.



         Ölümü 1560-1570 yıllarında olan Pir Sultan Abdal, ezgilerinde ve şiirlerinde, mistik görüşlerini güçlü tekniğiyle birleştirerek, duyarlıklı bir lirizm yaratmıştır.



         Şiirlerinden 3. Murat döneminde (1574-1595) yaşadığı anlaşılan Köroğlu, yalın bir dille gerçekçi bir şiir yaratmıştır.



         Doğumu 1606, ölümü 1679 olarak tahmin edilen Karacaoğlan, halk ozanları geleneğinin en ünlü kişiliklerindendir. Şiirlerinin ve ezgilerinin değeriyle sivrilen Karacaoğlan, şiirlerinde genellikle kullandığı 6+5 ve 4+4 ölçülerinin tekdüze uyumuyla yetinmeyerek, ölçüyü belli etmeden zorlayan yeni sesler bulmuştur.



         Yaklaşık 1785-1865 yıllarında yaşadığı sanılan Dadaloğlu, toplumsal çelişkileri toksözlü bir deyişle sergilemiş, öte yandan şiirsel incelik ve buluşlardan uzak kalmamıştır.



         Erzurum yakınlarındaki bir köyde doğan ve 1860 yılında ölen Emrah, halk şiirinin yenilenen formları içinde değişik bir şiirsel anlatıma yönelmiştir[16].



         Türk anası ninnileri ile uyutmuş kucağındaki bebeğini, bazı analar ise ağıt yakmış kaybolan çocuğunun arkasından. İşte bir türkünün hikayesi;

         Bebek Ağıtının Hikayesi (Avşar Ağıtı Orta Anadolu)

         Olay yaklaşık 350-400 yıl önce, Orta Anadolu’nun yüksek ve dağlık bölgesinde yaşayan Avşar aşiretlerinden birine aittir.

         Günlerden birgün bir asiret beyinin oğlu ile başka bir aşiret beyinin kızı evlenir. Yedi sene çocukları olmaz. Aşiret beyinin oğlu bu evliliğin, bu beraberliğin mutluluk getirmediğini, buna gelinin neden olduğunu her fırsatta gelinin başına kakar. Kader bu ya, yedinci senenin sonunda gelin bir oğlan çocuğu Dünya’ya getirir. Aşiret çok sevinçlidir. Çocuk üç aylıkken aşiretin başka bir yere göç etmesine karar verilir. Gelin çocuğunu bir kilime sarıp, beşiğine yatırır ve bir mayanın üstüne yerleştirir. Aşiret bir gece yarısı Elmalı’dan yola çıkar. Elmalı dağının sık ve karanlık ormanları içinde yollarına devam ederlerken kötü bir tesadüf, çam dallarından biri zavallı yavrunun beşiğine takılır ve onu mayadan ayırır. Yavru, gecenin sessizliği içinde beşiğiyle çam dalına asılı kalır. Hiç bir şeyden haberi olmayan kafile, ertesi sabah obaya gelip konaklar. Meme vermek için yavrusunun yanına giden zavallı ana, yavrusunu bulamayınca çılgına döner. Döğünmeğe, yolunmağa başlar. Aşiret büyük bir üzüntü içine gömülür. Dayısı, amcasıyla birlikte geldikleri yoldan geriye dönerek yavruyu aramaya koyulurlar. Fakat ne çare ki bulamazlar.



Elmalı’dan çıktım yayan,       Ala kilime sardığım,

Dayan ey dizlerim dayan,       Yüksek mayaya koyduğum,

Emmim atlı dayım yayan,       Yedi yılda bir bulduğum,

Nenni, nenni, bebek oy.          Nenni, nenni, bebek oy.


Bebek beni del eyledi,            Tabancamın ipek bağı,

Bir kötüye kul eyledi,             Baban bir aşiret beyi,

Yaktı yıktı kül eyledi,             Kanlım oldun Çiçek dağı,

Nenni, nenni, bebek oy.           Nenni, nenni, bebek oy.


Havada kuzgunlar dolaşır,        Gelin başı bağlamadım,

Kargalar öleş bölüşür,              Top zülüfün yağlamadım,

Kara haberler erişir,                 Obamdan utandım ağlamadım,

Nenni, nenni, bebek oy.            Nenni, nenni, bebek oy[18].


Türkü, bu korkunç ve yürekler parçalayan yaşamın, ana gönlünde şekillenip, dilinden dökülen feryadıdır.

Gelişen ve bir ölçüde değişimler yaşayan halk müziğimizin bu çağı, türkü’lerin çeşitlilik kazandığı dönem özelliğini de taşımaktadır. Maniler, koşmalar, hoyratlar, ağıtlar, oyun havaları, kına havaları, esnaf türküleri, zanaat havaları, sevda türküleri, sosyal ve günlük yaşayışla ilgili türküler, yiğitlemeler, koçaklamalar bu dönem içinde oluşmuşlardır.


3- Bu Günkü Dönem

         Kulaktan kulağa, kuşaktan kuşağa iletilerek ve tarih süzgecinden geçerek günümüze kadar ulaşan halk müziği, canlılığını devam ettirmektedir. Bu müziğin kökleşerek gelişmesinde ve yayılmasında, halk ozanlığı geleneğinin büyük bir katkısı vardır. 20.yüzyılın ilk yarısında da bu gelenek sürmüştür. Ancak sosyal yapının değişmesi, köyden kentlere göçler, iletişim araçlarının hızlı gelişimi, geleneksel toplum biçiminden yeni toplum biçimlerine geçiş vb. etkiler, bu geleneği etkilemiştir.


         Bu dönemdeki en olumlu gelişme ise, Türk Halk Müziğinin bilimsel olarak incelenmeye başlanması denebilir. Tarihsel süreç içersinde hep var olan halk müziği, halkbilimci ve etnomüzikologlarca daha yeni incelenmeye başlamıştır.



         Türk toplumunun yaşamına damgasını vurmuş ve toplumsal yaşama yön vermiş günlük, sosyal, ekonomik, kültürel ve tarihsel olaylar başta olmak üzere, çeşitli gelenek, görenek, inançlar ve benzeri olguları konu edinmesi açısından, Türk Halk Müziği kültürümüzün önemli yapı taşlarındandır. Bu özellikleri ile halk müziğimiz, ilişkili bulunduğu tarih, coğrafya, sosyoloji, psikoloji, edebiyat, folklor, hukuk, felsefe, kültürel antrapoloji, başta olmak üzere, çeşitli bilim dalları açısından incelenmesi ve analizi gerekli bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır.



         Halk müziği üzerinde, yukarıda belirtilen özellikler göz önüne alınarak yapılacak bilimsel ve kollektif çalışmalar, Türk toplumunun duygu, düşünce, zevk, estetik ve felsefesi ile genel karakteri hakkında son derece sağlıklı ip uçları verecektir.



         Bu nedenlerle geleneksel değerlerden kan alan, çağdaş bir kültür yaratma süreci içinde, halk kültürünün diğer unsurları gibi halk müziğinin de derlenmesi ve araştırılması kaçınılmazdır[19].



         İlk derleme çalışmaları 1925 yılında, İstanbul Belediye Konservatuarı tarafından, her ilin Milli Eğitim Müdürlükleri aracılığıyla başlatılmıştır. Bu derlemeler yöntem açısından sakıncalı bulunduğundan, 1926 da Darülelhan derlemeleri başlamıştır[20]. Türk Ocakları ve Halk Evleri de, derleme çalışmalarında önemli katkılar sağlamıştır. Günümüzde de devam eden derleme çalışmalarına TRT kurumu da katılmış ve büyük bir arşiv kurulmuştur. Bu derleme çalışmalarının en büyük katkısı, unutulmaya yüz tutmuş eserlerin notaya dökülmesi ve gelecek kuşaklara aktarılmasıdır.



         Kitle iletişim araçlarının gelişimi, bir yönden olumlu etkiler de sunmuştur. Radyonun kurulması ile türkülerin yayılması hızlanmış, yöresel sanatçıların kendi dil ve çalgıları, diğer yörelerce de tanınmaya başlamıştır. Televizyonun yaygınlaşması ve Türk Halk Müziği programlarının yayınlanması işitsel zenginlik yanında, görsel öğelerin de tanınmasını sağlamıştır. Örneğin, bir yörede yapılan kına gecesinde, hem o yörenin kına gecesi türküleri, hem bu türkünün oynanması ve hem de folklorik değerleri aynı anda tanıtılabilir, öğrenilebilir olmuştur.



         Bu dönemin başka bir özelliği de, tek kişilik çalış ve söyleyiş olan ozan geleneği yanında, toplulukların kurulup, kurumsal yapıya da dönüştürülmesidir. 1940 yılında Muzaffer Sarısözen tarafından kurulan halk müziği topluluğu (Yurttan Sesler), ilk olma özelliğini taşımaktadır. İstanbul Belediye Konservatuarı, 1950 yılından bu yana çalışmalarını sürdürmüştür. Akademik olarak ise, 3 Mart 1976 da İTÜ Türk Müziği Devlet konservatuarı eğitime başlamıştır. Günümüzde ise bir çok üniversitenin Türk Halk Müziği bölümü bulunmaktadır. Büyük illerin bir çoğunda, Kültür Bakanlığının halk müziği toplulukları kurulmuştur. Son 3-4 yıl içersinde Türk Halk Müziği’ne artan ilginin nedenlerinin başında, bu kurumsallaşmanın önemli katkısı, yadsınamaz bir gerçekliktir.



         Tek seslilik geleneğinin yanında, Türk Halk Müziği’nin çok seslendirilmeye başlaması da, bu dönemin başka özellikleri arasında yerini almıştır. Bu düşünceyi Ziya Gökalp (1876-1924), “Halk Müziğimiz bize birçok melodiler vermiştir. Bunları toplar ve batı müziği kurallarına göre armonize  edersek, hem milli, hem de Avrupalı bir müziğe sahip oluruz[21].”, Atatürk ise, (30.11.1929 günü Alman tarih yazarı Emil Ludwig’le konuşmasında)“Bizim gerçek müziğimiz Anadolu halkından işitilebilir”, (1.11.1934 TBMM’nin açılışında) “Ulusal, ince duyguları, düşünceleri anlatan; yüksek deyişler, söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce, genel son müzik kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak, bu düzeyde Türk ulusal müziği yükselebilir, evrensel müzikte yerini alabilir[22]” diyerek, düşünsel temellerini atmışlardır. Bu bağlamda bugünkü Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın temeli olan İstanbul’da ki Muzikâyı Hümâyun, 1924 yılında Ankara’ya taşınıp, Riyaseti cumhur Mûsikî Heyeti’ne dönüştürüldü.



         Batı armoni kuralları ile halk müziği ezgileri işlendi. Ancak Kemal İlerici, Türk Müziğinin kendi armoni sistemine sahip olduğunu ve bu armoni sistemi ile çok seslendirilebileceğini kanıtladı[23].(Ancak, sanat müziği ile halk müziği bu sistemde iç içe ele alınmıştır.) Kerem’i ana dizi kabul etti.



         Türk Halk Müziği, son zamanlarda pop müzik tarzı ile de işlenmeye başlamıştır. Bu denemelerin hepsi saygı ile karşılanmalı ve gelişmenin ancak böyle olabileceği unutulmamalıdır.



         Dönemin ozan geleneğinin en büyük ismi Aşık Veysel’dir. (1894-1973) Dilindeki sadelik ezgilerine yansımıştır. Türk insanındaki efendiliği, mertliği, ruh inceliğini satırlara dökmüştür. İnsan, yurt, doğa sevgisini şiirlerinde ön plana çıkartmış, toprak sevgisini temel bir öğe olarak kabul etmiştir. Karanlık dünyasının ak düşüncelerini, candan dostu olan sazı ile süslemiştir.



1965 yılında TBMM, “Anadilimize ve Milli Birliğimize yaptığı hizmetlerden dolayı” özel bir kanunla vatani hizmet tertibinden aylık bağlamıştır[24].



Ben giderim, adım kalır,               Ne gelsemdi ne giderdim,

Dostlar beni hatırlasın,                Günden güne arttı derdim,

Düğün olur bayram gelir,             Garip kalır yerim yurdum,

Dostlar beni hatırlasın.                Dostlar beni hatırlasın


Can kafeste durmaz uçar,            Açar, solar türlü çiçek,

Dünya bir han, konan göçer,         Kimler gülmüş, kim gülecek,

Ay dolanır, yıllar geçer,               Murat yalan, ölüm gerçek,

Dostlar beni hatırlasın.                Dostlar beni hatırlasın


Can bedenden ayrılacak,              Gün ikindi, akşam olur,

Tütmez baca, yanmaz ocak,         Görki başa neler gelir,

Selam olsun kucak kucak,            Veysel gider adı kalır,

Dostlar beni hatırlasın.                Dostlar beni hatırlasın[25].


         Sonuç olarak, dünyadaki hiçbir kültürde, kendini bu kadar müziğinde yansıtan toplum yok gibidir. Türk milleti, özünde var olan tüm nitelikleri, tarihsel süreç içinde geliştirip, bozmadan ve koruyarak günümüze aktarabilmiştir. Bundaki en büyük pay halk müziğimizindir, demek yanlış olmayacaktır.

 Ahmet GÜMÜŞTEKİN      

GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ





Jazz Fusion

Jazz Fusion Nedir? Jazz Fusion Müziği
1960'ların sonlarından itibaren icra edilmeye başlanmış; jazz, blues, funk, rock ve hatta klasik müzikle psychedelic müziğin pek keyifli bir harmanı olan müzik türü. 








Free Jazz Müziği

Hiç bir muzik kuralina bagli kalmamayi temel alan bir jazz stili.

1960'ların başında abd'de ornette coleman, don cherry, cecil taylor, eric dolphy, charlie mingus ve john coltrane'in yenilik arayışları sonunda ortaya çıkan caz okulu. 


new thing (yeni şey) diye de adlandırılan free caz, geleneksel kalıpları yadsıyarak hem müziği hem kültürü özgürleştirme çabasıdır. tümüyle özgür doğaçlamadan yana olan free cazcılar, ne melodi çalmaya yanaştılar, ne armonik dokuyu gözettiler, ne de düzenli tempoyu sürdürdüler. 1960’ların ikinci yarısında doruğuna ulaşan bu akım uzun tartışmalara yol açtı. gerçekte “free cazcılar”ın çoğunun başkaldırısı yalnız estetik olmakla kalmıyordu; daha geniş kapsamlı ve siyasal nitelikliydi (alıntıdır)





Kabahat Seni Sevende - Orhan Gencebay Şarkı Sözleri

Müzik ülkesi 14 Şubat 2019 Perşembe | 23:52

Kabahat Seni Sevende - Orhan Gencebay Şarkı Sözleri

Sev Dedi Gözlerim film müziği de olan bu güzel Gencebay şarkısı Kamuran Akkor yorumu ile sizlerle.

Hayat rüya gibi
Aşk bir kumar gibi
Kaybettim seni sevgili
Yağmur gibi yaşlar
Akar gözlerimden
Kahrettin beni sevgili
Aşk dolu geceler kadar yalnızım
Sensizim sensiz
Seni başıma taç gözlerime yaş ettim
Şu hasta kalbime aşkını ilaç ettim
Ben kendi kendimi sen mesut ol diye
Kaderimle avutup nasıl da harap ettim
Aşk bu mudur ey sevgili
Bir aşk vardır bir gönülde
Kabahat seni seven
Şu benim deli deli gönlümde
Sen başka dünyada ben sanki rüyada
Bilemedim ey sevgili
Ben mi çaresizim sen mi vefasızsın
Bulamadım ey sevgili
Aşk dolu geceler kadar yalnızım
Sensizim sensiz
Her nereye baksam acı hatıran var
Mazi hançer gibi derinden yaralar
Ölmeyen aşkımı öldüren sen oldun
Korkarım ki eyvah bize de ayrılık var
Besteciler: Orhan Gencebay
Kabahat Seni Sevende şarkı sözleri © Median Music
Sanatçı: Orhan Gencebay
Albüm: Orhan Gencebay Klasikleri
Çıkış tarihi: 1997

Şu Yorgun Başım İle (Uşşak Şarkı)

Müzik ülkesi 10 Temmuz 2013 Çarşamba | 15:39